Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Gazze'deki sil mücadeleyi her bakımdan desteklemek her Müslüman için iman ve kulluk sorumluluğudur. Filistinli çocukların feryadı dininceye, Kudüs özgür oluncaya kadar hiçbir çalışmayı yeterli göremeyiz. Yeter ki bir araya gelelim” dedi.
Prof. Dr. Ali Erbaş'ın SABAH'tan Muhammed Uzun'a verdiği röportaj şu ifadeler yer aldı:
RAMAZAN AYI BİR FIRSATTIR
Muhterem hocam; Ramazan ayı, Müslümanların bir araya gelerek birlik ve beraberliklerini pekiştirdikleri bir zaman dilimidir. Bu bağlamda, Ramazan ayından en güzel şekilde istifade edebilmek için neler yapılmalıdır?
Öncelikle aziz milletimizin ve bütün İslam âleminin Ramazan-ı Şerifini tebrik ediyorum. Ramazanı sağlık, sıhhat ve afiyet içerisinde ihya ederek bizleri bayrama kavuşturmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Bildiğiniz üzere Ramazan, bir Kur'an ayıdır. İnsanlık için hidayet, rahmet ve şifa kaynağı olarak gönderilen Kur'an-ı Kerim, bu ayda indirilmiştir. Bir rahmet sağanağı misali yeryüzüne inişiyle Kur'an, kötülüklerin kavurucu etkisiyle çoraklaşmış yüreklere ab-ı hayat; kendisine tabi olanlara birlik ve beraberlik, huzur ve kardeşlik harcı olmuştur. Bu sebeple Kur'an ayı Ramazan'da öncelikle yapılması gereken, yüce kitabımızla ilişkilerimizi gözden geçirmek, onun çağrısına kulak vermek, onunla hemhal olmak ve gösterdiği istikamette yürüme kararlılığı kuşanmaktır. Bununla birlikte Ramazan, çoğu zaman unuttuğumuz veya ihmal ettiğimiz değerlerimizi yeniden hatırlamak için de önemli bir fırsattır. Dolayısıyla bu kutlu iklimi, aynı manevi hazzı yaşamanın ve birbirimize daha da yakınlaşmanın imkânı olarak görmeliyiz.
SOFRALARIMIZDA YER AYIRMALIYIZ
Gerek iftarlarda gerek sahurlarda ailemiz, akrabalarımız, dostlarımız ve komşularımızla aynı sofra etrafında Allah için bir araya gelmenin huzurunu doyasıya yaşamalıyız. Bu bereketli vakitleri, özellikle çocuklarımız ve gençlerimiz için birer değerler eğitimi mektebine dönüştürmeliyiz. İbadet sofrasının etrafında aynı amaç ve aynı duygularla buluşmanın lezzetini çocuklarımıza hissettirmeli; evlerimizi şükür, tefekkür ve dua meclisine dönüştürmenin gayreti içerisinde olmalıyız. Ayrıca iftar sofralarımızda yetimlere, yoksullara, kimsesizlere, akraba ve komşulara yer ayırmalıyız. Uzaktaki bir kardeşimizin iftar yahut sahur sofrasına katkı sunmanın yollarını aramalıyız. O zaman Ramazan ayının feyz ve bereket ikliminden, vahdet ve muhabbet atmosferinden hakkıyla istifade etmiş oluruz.
SABRI, ŞÜKRÜ VE KANAATKÂRLIĞI ÖĞRETİR
Ramazan ayının getirdiği sabır ve özveri, insanların günlük hayatlarında nasıl bir rol oynamaktadır? Bu değerlerin toplumsal barış ve uyum açısından önemi nedir?
İnsan aceleci bir varlıktır. Modern çağ insanı adeta hız ve acelecilik ile özdeşleşmiş gibidir. Her şeyi hızlıca elde edip çabucak tüketme hırsı, modern insanı ne yazık ki bireyselleşmeye, bencilleşmeye ve yalnızlaşmaya sürüklemektedir. Bugün çeşitli propagandalarla öne çıkarılan bireysellik, esasında toplumsal barış ve huzurun önündeki en büyük engellerden biridir. Zira bireysellik, kişinin kendinden, değerlerinden ve çevresinden kopuşun bir tezahürüdür. Bu bağlamda Ramazan ayı, vesile olduğu güzelliklerle ve öğrettiği değerlerle insanın sağlıklı bir şekilde sosyalleşmesine zemin hazırlamaktadır. Nitekim başta oruç ibadeti olmak üzere Ramazanı anlamlı ve değerli kılan bütün ibadetler, müminlere sabrı, şükrü, kanaati ve fedakârlığı öğretmektedir. Müminleri iyi olmaya, iyilik yapmaya, hayırda ve takvada yarışmaya yöneltmektedir. Bilhassa
oruç, zekât, fitre gibi ibadetler, bir taraftan insanı bencillik, tamahkârlık, hırs, kibir gibi menfi duygulardan arındırırken diğer taraftan da toplumu bir arada tutan diğerkâmlık, kanaat, samimiyet ve tevazu gibi erdemlerle hayatı anlamlı hale getirmektedir. Kısacası iyiliğin ruhları teskin eden yönünü belirginleştiren Ramazan ayı, aynı zamanda müminlerde güçlü bir ümmet şuuru inşa ederek, bireyselleşmeyi ve dolayısıyla yalnızlaşmayı bertaraf etmektedir.
GAZZE'NİN ASİL HALKI İNSANLIK DERSİ VERİYOR
Ramazan ayının manevi atmosferinde, Gazze'deki Müslüman kardeşlerimizin yaşadığı zorluklar hakkında ne düşünüyorsunuz ve Türkiye'nin bu konudaki rolü hakkında neler söylemek istersiniz?
Önemle ifade edeyim ki hukuk ve ahlak tanımaz İsrail'in işgal ve istila girişimine karşı Gazze halkının verdiği mücadele, din, ahlak ve uluslararası hukuk açısından meşru ve onurlu bir mücadeledir. Gazze'nin asil ve izzetli halkı, haklı davasında ortaya koyduğu direniş ve mücadeleyle dünyaya insanlık dersi vermektedir. Bu asil mücadeleyi her bakımdan desteklemek ve yaşanan soykırımı durdurmak için maddi-manevi mücadele etmek, her Müslüman için iman ve kulluk sorumluluğudur. Bilinmelidir ki başta Gazze olmak üzere İslam coğrafyalarında yaşanan zulüm ve trajedilere son verme sorumluluğu bütün Müslümanların omuzlarındadır. Gazze'nin, Kudüs'ün, Doğu Türkistan'ın ve dünyanın farklı bölgelerindeki mazlum ve mağdur insanların kurtuluşu, Müslümanların vahdetine ve birlikte hareket etmesine, İslam ümmetinin somut ve kararlı adımlar atmasına bağlıdır.
YETER Kİ BİR ARAYA GELELİM
Müslümanlar olarak bu ideali gerçekleştirecek güce de imkâna da sahibiz elhamdülillah. Yeter ki güçlerimizi birleştirebilelim. Yeter ki bir araya gelerek ortak bir tavırla zulme ve işgale engel olma irademizi gösterebilelim. Tabii, bu birlikteliği sağlayacak bir liderliğe ihtiyaç olduğu da izahtan varestedir. Bu noktada hem jeopolitik hem de teostratejik konumu itibariyle Türkiye'nin önemli bir misyona sahip olduğunun altını çizmek isterim. Sadece Gazzelilerin değil, bütün mazlumların umut bağladığı bir ülke olmanın sorumluluğuyla hareket etmek mecburiyetindeyiz. Bu sebeple Kudüs bilincini en güçlü hale getirmeli ve onun etrafında bütün mümin yürekleri birleştirecek çalışmalara hız vermeliyiz. Türkiye olarak elbette pek çok şey yapıyoruz. Bizler, geçmişten bugüne hep hakkın, haklının ve mazlumun yanında olmuş; zalimin ise karşısında durmuş bir milletiz. Bu duruşumuz bundan sonra da aynı kararlılıkla devam edecektir. Zira Filistinli çocukların feryadı dininceye, Gazzeli annelerin gözyaşı duruncaya ve Kudüs özgür oluncaya kadar hiçbir çalışmayı yeterli göremeyiz.
ELİMİZDEN NE GELİYORSA YAPMAK ZORUNDAYIZ
Sizce Müslümanların Ramazan ayında Gazze'deki kardeşlerimize nasıl destek olması gerekiyor ve bu destek nasıl sürdürülebilir?
Gazze'de insanlar, en temel haklarından bile mahrum bırakılmaktadırlar. İki milyonu aşkın insan, açlığın ve çaresizliğin cenderesinde hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Allah'ın bizlere verdiği nimet ve imkânları böyle zamanlarda ve özellikle Ramazan'da onlarla paylaşmak, yapabileceğimiz en değerli amellerdendir. Zor ve sıkıntılı günler yaşayan kardeşlerimize el uzatmak, onların dertlerine derman olmak, yaralarını sarıp acıları dindirmek, haddizatında bizim için iman ve kulluk sorumluluğudur. Elimizden ne geliyorsa onu yapmakla mükellefiz. Dolayısıyla maddi-manevi bütün iyilikleri bereketlendirecek bir mevsimde olduğumuzun bilinciyle hareket etmeli; bütün imkânlarımızı Gazze, Kudüs ve Filistin için seferber etmeliyiz.