Star gazetesi yazarı Sibel Aslan, "Başörtülü kızlar niçin açılıyor?" başlıklı yazısında Türk toplumunda kadınlarda başörtü kullanımının düştüğünü dile getirdi. Yüzde 70'lere varan başörtüsü kullanımının yüzde 50 seviyesinin altına düştüğünü belirten Aslan, bunun nedenini yazdı.
Aslan'a göre, sosyal medyada artan gösteriş kültürü, mütedeyyin kesim içinde uzaklaşma isteği doğurdu. Bu konuda konuştuğu genç kızlardan "Ben de kendi hayatımı, kimliğimi, kendi yolumu seçmek istiyorum, tıpkı sizin gençliğinizde yaptığınız gibi..." yanıtı aldığını paylaşan yazarın yazısında ilgili kısım şu şekilde;
"Mütedeyyin kesimin, basının ve sosyal medyanın ilgi muhtasarında olan kısmı, ne yazık ki baş döndürücü bir zenginleşme, hazımsızlık, bu zenginliği saygısız şekilde gösterme, nezaketten yoksunluk gibi, yanlarına çekilmiş koyu renkli çentiklerle bilindiklerinden... Geçim sıkıntısı çeken binlerce insanımız varken, milyonlarca liralık bir aksesuarını rahatlıkla sergilerken "takıyorsam helal parayla kazandım da aldım" diyerek kendini savunabilenlerle arasına mesafe koymak istediklerinden, gidiyor olabilirler mi?... Elbette gençlerin bu duruma bir mesafe koyması, kendileri adına "uzaklık şerhi" yazmaları, fiilen ve kalben uzaklaşmaları normaldir. Bunu nihilist anlamda bir uzaklaşma olarak da görmüyorum.
Hassaten örtünmeye yönelik uzaklaşmalara ise bu kadar kabataslak bakmanın imkanı yok. Yani örtüden kopuşu, dışarıdan, başkalarının durumuna bakarak karar verilmiş bir tepki olarak görüp geçivermeyi bir acelecilik görüyorum. Burada birilerine tepkiden çok, zaten mütedeyyin kesimin yaşamakta olduğu gündelik hayat akışının etkili olduğunu düşünüyorum. Kapitalist sistemin hemen her yaldızlı basamağını tüketirken bu durumu kendi esasları
çerçevesinde normalleştirebilen, sözgelimi; içkiyse alkolsüz içkiyi, bankacılıksa faizsiz bankacılığı, yaz tatili ise tesettürlü aile otellerini üreterek, "aldımsa kazandım da aldım" , "helalinden harcıyorum" gibi helal yolu ile benzeme" vakumu içindeyken, zaten örtünmek veya başörtüsü bir ekstraya, zarif bir süse, bir broşa, inci kolyeye, eski güzel bir hatıraya dönüşüveriyor. Tüketilen ve dolayısıyla yorucu, sıkıcı, yenisiyle değiştirilesi bir şeye... Hayatını zaten kapitalizmin rüzgarına, modern hayat tarzına göre yaşıyorsan, başörtüsü konusu zaten zorlayıcı bir şeydir. Başörtüsü o vakit içeriğinden, hakikatinden kopuyor zaten. Ve bir gösteriye dönüşüyor, içkin anlamların kopuk bir hale geliyor... Boğazımıza kadar kapitalizm batağına saplanmışken genç kızların örtüleri hakkında ahkam kesmek hiç sahici gelmiyor bana...
Başörtüsünden vazgeçen genç kızlarla konuşmalarımızda şu nakaratı hep işittim mesela; "Zaten başörtüsü ve oruç dışında bir ibadetim yok ki, dindar birisi sayılmam ben" veya "Size ve zamanında verdiğiniz mücadeleye saygı duyuyorum, ama ben annem gibi değilim, sizin nesil kadar güçlü değilim ben" ya da "Ben de kendi hayatımı, kimliğimi, kendi yolumu seçmek istiyorum, tıpkı sizin gençliğinizde yaptığınız gibi...'
Bu çeşitlenme ve nesiller arasındaki arayış farkları ve aslında benzerlikleri, diğer yandan Türkiye'nin muhafazakarlık resminin de tonlarıdır bence. Çevreden merkeze yürüyüş, varsıllaşma, tüketim çılgınlığı, internet iletişimi, küreselleşen trendler içinde tüm yaşanan "Aaa bu kadarı da olmaz'' denebilecek değişim dönüşümler içinde, gözler yine de başörtülü kızların eşarpları, şalları üzerinde... Dolayısıyla bu "70'lerden 50'lerin altına düşüş'te, muhafazakar kesimin yaşadığı büyük dönüşümün gözetilmesi, tartılması gerekiyor."